Sanal gerçeklik ve beraberinde getirdiği psikolojik sorunlar.
Sanal gerçeklik hepimizin bildiği gibi son zamanlarda oldukça gündemde olan bir teknoloji. İlk kez 1962 yılında kullanılmaya başlandı ve 1995 yılında “ilk taşınabilir oyun konsolu” olarak piyasaya çıktı. Fakat bunca yıldır var olan bir alet neden son zamanlarda bu kadar gündem oldu?
Artık denemeyenimiz kalmamıştır herhalde. Denedikten sonra da farkedildiği gibi basit görünse de kullanım devamı ve alan artışıyla beraber, insan psikolojisi üzerinde ciddi farklılıklar yaratabilecek bu alet gittikçe de hayatımızda fazlasıyla yerini almaya başladı. Bununla beraber yeni sorunlar da ortaya çıktı.
BOŞLUK
“Duyularımız bizi yanıltır mı?”
Sanal gerçeklik kafamızdaki boşluk kavramını doldurmamıza yönelik bir hareket olmakla beraber beynimizde yarattığı sahte yaşanmışlık hisleri ile tamamen “-mış” gibi kavramına yönelik bir tecrübe sunar. Bu aleti kullandıktan sonra yaşanan his boşluktan başka bir şey değildir. Çünkü kullanım sonrası süreç, bireyin gördüğü, dokunduğu ve hatta kokladığı deneyimlerin aslında var olmadığını anladığı süreç dilimidir.
HİS

İnsanın varoluşundan bu yana onu hayatta tutan, etrafındaki tehlikelerden koruyan en önemli faktör hisleridir. Bu teknolojide bu kavramın tamamen yıkıldığını hatta yanılgıya uğratıldığını görüyoruz. Bana kalırsa ilerde kullanımın sıklaşmasıyla beraber görebileceğimiz en büyük olumsuz etki tam olarak burada başlamaktadır. Çünkü defalarca kez kandırılmış, sanal bir dünyanın içindeki sahte bir yaşama zorlanmış bir beynin normal işleyişini ne kadar devam ettirebileceği tartışılır.
HAPSOLMA
Sanal gerçeklikte insanın içine girdiği dünya tüm hislerle beraber tamamen sahtedir. Bu da insana birey gücünü bahşeder. Yani insanlar içine girdikleri dünyada yaratıcı rolünde bulundukları için ikinci bir bireye ihtiyaç duymaz. Çünkü yaşadığı dünyanın yaratıcısı olmak insana dayanılmaz bir güç verir ve bu da insanı gerçek hayattan, gerçek insanlar ve yaşantılardan, iletişimden soyutlar, insanın toplum yargısını, ahlak kurallarını ve değerlerinin yıkılmasına, değersizleşmesine yol açar.
YAŞAM
Yaşam, insanın doğduğu andan öldüğü ana kadar geçirdiği süredir. Ve varoluş tecrübelerle başlar. Yeni doğan bir bebeğin ilk düşüşü, ilk korkuşu gibi yaşadığı ilklerle öğrenir insan. Ve böylece bütün hayatı öğrenmekle geçer ve asla bu dünyadaki bütün bilgilere erişilemez. Yetersiz bilgilerle dolu olan insanın kendi kurduğu sanal dünyada bir o kadar yetersiz olur. Sanal gerçeklikte yaratılan dünya bu nedenle ilerlemektense yerinde sayan sınırlı bilgilerden oluşur.
Yorum Yap